Bizi Sosyal Medya'da Takip Edin

" Aramak İstediğiniz Kelimeyi Giriniz "

Tavşanlı Haberci

Spor Haberleri

DÖRT FIKRA MAKSAT GÜLMEK

Arada sırada,kırk yılın başı da olsa da,değişik yazı ve haber yapsak ta,ağırlığımızın futbol olduğunu tüm dostlarımız bilirler.Gece ilerledi,uyku tutmadı,şuraya dört fıkra ekleyelim dedik.Maksadımız tebessüm ettirebilmek.Gene de vardır bu adamın gönderme yaptığı bir şeyler diye de düşünenler olursa diye de,ekleyeceğimiz resimleri özenle seçmeye çalışıp,bize kırılmayacaklarını düşündüğümüz arkadaşlarımızın resimlerini araya serpiştirdik.

28 mart ben tamer

Adamın biri, Madrid’in en şık lokantalarından birine oturmuş yemek yiyecek, mönüyü inceliyor. Tam bu esnada, yandaki masalardan birine muhteşem bir yemek gelmiş. Böyle çeşit çeşit garnitürün içine oturtulmuş, nefis bir sosla bezenmiş iki koskoca lop et parçası, mis gibi de kokuyor…
Garsonu çağırmış adam, “Gözüm kaldı şu beyin yediğinde, bir porsiyon da bana getirin lütfen!” demiş.
– ‘Ahhh’, diye cevap vermiş İspanyol garson,
, ‘Görüyorum ki Senyor Madrid’li değil. Bu lokantamızın dünya çapında bir spesyalitesidir. Ancak haftalarca önceden sipariş vermek gerekir…’
– Yapmayın ya! Peki nedir bu ayıptır sorması?
– Bu, Senyor, boğa yumurtasıdır. Hemen karşımız arena biliyorsunuz, boğa güreşinde öldürülen boğanın yumurtalarıdır bu! Ama haklısınız, nefis bir yemektir…
– Tamam tamam, demiş müşteri, önümüzdeki ay iş icabı tekrar Madrid’e geleceğim. Şimdiden yerimi ayırtın ve “boğa yumurtası” spesyaliteniz için bana bir rezervasyon yapın!
Burnunda o nefis koku, bir ayı zor geçirmiş adam. Koşa koşa Madrid’in merkezindeki o meşhur lokantaya atmış kendini akşam, garsona kim olduğunu hatırlatmış, peçeteyi yakasına sıkıştırmış, başlamış beklemeye…
Beş dakika, on dakika… Önce yine o mis gibi koku, derken garson elinde kocaman tabakla gelmiş, yine nefis garnitür, mis gibi bir sos ve ortada… iki küçücük lop et parçası.

Bu ne, diye isyan etmiş adam. O müşteriye getirdiğiniz tabakta koskoca iki et parçası vardı..
‘Ahh Senyor’, demiş garson, ‘Madridli olmadığınız nasıl da belli… Bu bir kısmet meselesi, bu sefer maalesef boğa kazandı!.

Kısmetinize Dostlar, 31 Mart’ta bakalım kime ne servis edilecek?

28 mart geren tamer güney büber

Bir zamanlar Çin’de fakir bir adam o denli aç ve bitkin düşmüştü ki kendini tutamayıp bir armut çaldı. Adamı yakaladılar ve çezalandırılmak üzere imparatorun karşısına çıkardılar.
Hırsız, imparatoru görünce ona şöyle dedi: “Değerli efendim, çok açtım dayanamadım çaldım. Beni affetmeniz için yalvarıyorum size. Beni affederseniz, size paha biçilmez bir hediyem olacak.”

İmparator dudak büktü: “Senin gibi birinde paha biçilmez ne olabilir ki?”
Hırsız, o anda avucunun içindeki armut çekirdeğini uzatarak “Bu çekirdeği ekerseniz, bir gün içerisinde altın meyveler veren bir ağacın yeşereceğini göreceksiniz.” dedi.
İmparator bir kahkaha atarak “Ek o zaman, altın meyveleri görünce affederim seni.” dedi.
Yoksul adam: “Haşmetlim bu tohumu ben ekemem, çünkü ben bir hırsızım. Bu sihirli tohumu ancak ömründe hiç çalmamış, başkalarına haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir. Tohum o zaman gücünü gösterir, aksi takdirde onu ekeni zehirler ve tarif edilmez acılarla öldürür. Sultanım, bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz.”
İmparator irkildi, suratını astı ve bir süre düşündü. Sonra da hırçın bir sesle: “Ben imparatorum, bahçıvan değil, o tohumu Başbakan’a ver eksin de altın meyveleri görelim.” dedi.

Yoksul adam tohumu Başbakan’a uzatınca Başbakan telaş içerisinde İmparator’a dönüp itiraz etti: “Ben ekim biçim işlerinde çok beceriksizim efendim. Sihirli tohumu yanlış eker ziyan ederim, bence bu tohumu Hazinedar başı eksin.”

Hazinedar başı hemen bir bahane buldu ve bu görevi bir başkasına devretti.
Bir bir orada bulunan herkes sudan sebeplerle tohumu ekme görevinden kaçındılar.
Sonra İmparator, doğan sessizliğin içerisinde bir süre düşündü, başı önünde duran Başbakan’a, Hazinedar’a ve bütün görevlilere dik dik baktı ve “Hadi bakalım bu hırsız bahçıvana tohumunun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim.” dedi, cebinden bir altın çıkararak yoksul adama attı. Herkesin ceplerinden sessiz sedasız birer altın çıkarıp adama vermesini izledi. Sonra da gülerek “Bas git buradan be adam, bu ders bugünlük hepimize yeter.” dedi…

28 mart ben adaş sağlıkçı

Kriz yüzünden işten çıkarılan bir yandaş gazeteci ile yeniden seçilemeyen bir milletvekili yurt dışına çıkmışlar. Bir süre yiyip, içip eğlenmişler. Doğal olarak paraları çabucak tükenmiş.

İş aramışlar ve bir çiftlikte hayvan pisliklerini ahırdan kürekle kazıyıp çöp arabasına atma işi bulmuşlar. Bir süre çalışmışlar, başarılı olmuşlar.
Çiftlik kâhyası da onları sevmiş ve hallerine acıyarak “Size daha kolay bir iş vereceğim” diyerek onları yumurta paketleme işinde görevlendirmiş.

“Bunların irilerini ve iyilerini bu taraftaki kutulara, küçük ve kötülerini bu taraftaki kutuya koyacaksınız” demiş.

Fakat bizimkiler çok yavaş çıkmışlar, “Bu iyidir, değildir, küçüktür, büyüktür” tartışmaları ile işleri aksatmışlar.

Onları gözleyen kâhya yanlarına gelmiş, “Siz Türkiye’de ne iş yapıyordunuz? ” diye sormuş.
Bizimkiler “Gazeteci” ve “Politikacı” diye cevaplamışlar.

Kâhya, “Anlamalıydım!” demiş.

“Çok iyi bok atıyorsunuz ama iyiyle kötüyü ayırt etmeyi hiç beceremiyorsunuz!

6 mart ben bacaksız

Vaktiyle Bursa’da bir Müslüman, bugünkü adı Arap Şükrü olan mahallede çeşme yaptırmış ve başına da bir kitabe eklemiş.

Her kula helal, Müslüman’a haram Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl bir fitnedir diye. Gitmişler kadıya şikâyete, adam yakalanıp yaka paça huzura getirilmiş.

Bu nasıl fitnedir, dini İslam, ahalesi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslümana yasakla. Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin? Diye çıkışmışlar adama. Adam ise gayet sakin bir şekilde; Müsaade buyurun, sebebi vardır, lakin ispat ister, delil şarttır… Dedikçe kadı kızmış;

Ne delili, ne ispatı? Sen fitne çıkardın, Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın, katlin vaciptir demiş. Demiş ama bir yandan da merak etmiş. Nedir gerekçen? Diye sormuş. Adam, kendinden emin bir ses tonuyla;

Bir dek Sultan’a derim… Diye cevap verince, ortalık karışmış. Söz, Sultan’a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş. Padişah da sinirlenmiş ama

Diğer yandan o da meraklanmış; De bakalım ne diyeceksin. Bu nasıl iştir ki hem çeşmeyi yaparsın hemde her kula helal, Müslümana haram, yazarsın?

Adam, saygılı bir şekilde, başı önünde, cevap vermiş. Delilim vardır, lakin ispat ister, Ya dediğin gün sağlam değilse delilin? O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultanım… Eee. Sultanım, herhangi bir havradan (sinagog) rastgele bir hahamı, izinsiz yaka paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak.

Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Museviler ayaklanmış; Ne oluyor, bu ne zulüm? Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim.

Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, mektup üstüne mektup getirmiş. Bir hafta dolunca, adam; Sultanım artık bırakmak zamanıdır demiş. Haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer Sultana teşekkürler, hediyeler yağmış.

Aynı işi, herhangi bir kiliseden, herhangi bir papaz için yaptırın Sultanım demiş, adam. Aynı şekilde bir papaz derdest edilip yaka paça alınmış papaz ayininden ve aynı

Tepkiler, artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutluluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar artmış. Din adamlarına kavuşmanın mutluluğuyla daha bir sarılmışlar birbirlerine.

Sultan; bittimi? Demiş.  Sultanım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle demiş.

Şimdi nedir istediğin? Efendim, payitahtınız Bursa nın en sevilen âlimini alınız minberden. Adamın dediğini yapmışlar, Ulu Camii imamını, Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka paça götürmüşler, Bir Allah’ın kulu çıkıp da; Ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz? Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz, gibi tek bir kelam etmemiş, imamın peşinden giden, arayan soran olmamış.

Geçmiş bir hafta. Nerede imam? Diye gelen giden yok. Halk, halinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta tutuklanan koca âlim için; Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik. Kim bilir ne suç etti de tevkif edildi. Vah vah. Acırım arkasında kıldığım namazlara.

Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup bitenleri. Sonunda Padişah, çeşmeyi yaptırana sormuş; Eee, ne olacak şimdi? Adam; Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helallik almak lazımdır hocadan. Haklısın, demiş Padişah, söylenenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş. Adam, başı önünde konuşmuş,

Ey büyük Sultan’ım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su bile helal edilir mi? Sultan, acı acı tebessüm etmiş; bu insanlara, değil su, hava bile haram demiş.

6 mart deniz berk

Bu Habere Yorum Yap

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Diğer Haberler

Spor Haberleri

Aslında uzun zamandır şu statlarımıza isim konusunu gündeme getirip devamlı da gündemde tutmaya çalışmak istiyorduk.Ancak yok alt yapıların maçları,yok turnuva maçları derken biraz ihmalkar...

Kütahya Haber

Otomobilin motor ve hoparlöründen 120 gram uyuşturucu çıktıKütahya nın Tavşanlı ilçesinde polis ekiplerince durdurulan bir otomobilde 120 gram skunk uyuşturucu maddesi ele geçirildi.

Tavşanlı Haberleri

DÜŞMAN İŞGALİNDEN KURTULUŞUN 97. YILI VE FESTİVAL… Tavşanlı Belediyesi tarafından düzenlenen Geleneksel 3 Eylül Leblebi ve Kömür Festivali’nin programı netleşti. Bu sene 20.si düzenlenecek...

Güncel Haberler

Zonguldak’ın Karaman Beldesi’nde belediyede memur olan Endüstri Meslek Lisesi Metal İşleri Bölümü mezunu 50 yaşındaki Veli Yıldırım, hurda araç parçalarından 2 kişilik otomobil yaptı.